Karanlıktan ßiçme bir entari giymiş yalnızlığım,
yürüyor kaburga kemiklerimden
yapılma arnavut kaldırımında.
Ve anılar sen yoksulu hayallerimin
sokaklarında dolaşan kimsesiz bir kadın gibi.
Geriyor ses tellerimi
çamaşır ipi niyetine sessizlik asıyor iç çekişlerimden
peydah olmuş
rüzgarlara.
Şakaklarımda ter, dört duvarı yokluğunla boyanmış göğüs
kafesimde
karabasanlar katlediyor hislerimi,
faili gidişlerinle
süslenmiş karabasanlar.
Sana yetişmek istercesine peşinden koşan ama
satır başlarıma takılınca
düşüp dizleri kanamış umutlarım var.
Gelecek-sin ve geleceksin işte.
Çünkü her giden geri dönüp yarattığı
enkazın
altından kendini kurtarmayı arzular.
Şimdi sen hatıralarını bir
bavula tıkıp,
yeni kentler tanıma merakından
bozma ceketini sırtına alıp
gitmeden evvel
otur bi’ kahve daha iç ve vazgeç gitmekten.
Kal.
İzin
ver kırılmış saç uçlarımda yeniden yeşersin mutluluklar.
Daha önümüzde
sana sarılmam gereken çok uzun yıllar var....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder