19 Temmuz 2012 Perşembe

Nérede o éskiler..

 Nerede o eskiler ?

ßir zamanlar’ diye başlarız hep. Bazen eskiden’ diye söyleniriz ßugüne.
Yeni gelen sevgili eskisiyle kıyaslanır.
ßugünün ßayramları ‘nerde o eski ßayramlar’ denilerek yerin dibine batırılır.  


‘Bizim zamanımızda böylemiydi’ denir günümüz jenerasyonu karalanır falan.
Cidden ya nerede o eskiler?
Yada neden eskidiler. Eski olmak için ne yaptılar ki.
Onları hayatımızdan çıkarmak için, yada yenisini hayatımıza katmak için
verdiğimiz çabalarda eskimişler demek.
‘ßir de gelen gideni aratır’ yalanı vardır tabi.
 Madem gün gelecek arayacaktın neden gönderiyorsun be adam ?
Aslında biz insanoğlu olarak kaybettiğimiz seçenekte kalırız hep. O aralar kaybettiğimiz bir
 şeyler yoksa da bir daha geri dönemeyeceğimiz ‘eskiye’ sararız işte.
Eskiler akılda güzel kalmamış dahi olsa, sırf eski oldukları için bile çekicidirler.
Çünkü kaybedilmişlerdir. Çünkü hak ettikleri değeri alamamışlardır.
Çünkü dost sohbetlerinde ballandıra ballandıra anlatabilecek nitelikte şeyler yaşatmışlardır.
Öyle olmasa bile öyle görünür gözümüze.
Eski şarkıları dinleriz. Eski modaları günümüze taşırız. Ucu yanık mektuplu aşklara özeniriz.
Gramofon alırız salonumuzun baş köşesine koyarız. Sarhoş olup eski sevgiliyi ararız.
Yeniyi eskiyle kıyaslarız da kıyaslarız işte.....
Eskinin kaybetmişliği de değersizliği de eskide kalmıştır nasıl olsa. Umudumuzu da eskiye gömdüğümüzden pekte yol kat edemeyiz.
Ta ki biri çıkıp yeniyi sevdirene kadar…Tabi bu süreçte yeniyi sevdirenin bir gün ‘eski’ oluşuyla sona erecektir.
Aaah ah! Nerede o eskiler sahi ?

14 Temmuz 2012 Cumartesi

qüzél...

ßazen düşünüyorum ki...
hayat dediğimiz şey, basit bir şey. anılar var. dinlenen müzikler.
ßelki bi kaç fotoğraf. insanlar var. kediler var.
güzel bi kızın gülümseyişi var.
aşık bi erkeğin sesi var, ßakışı var.
boyun kokusu denen bişey var.
çikolata mesela.
en basitinden, kahve.
en güzeli ise, “gülümseten şarkılar” var.
çimenlerin arasına serpiştirilmiş papatyalar var,
güneşle bakışıyorlar.
ışıklar var.
mumlar.....
küçük parlak şeyler var.
yıldızlar var, daha ne.
ßulutlar var.
temiz derin bi nefes çekebilmenin keyfi var.
en hoşu da,
ılık meltemin teninizi okşaması,
yavru bi kedinin  miyavlaması,
ve parıldayan deniz, var.
güzel.
aşıksanız hayat ne olursa olsun, 
güzel......
bazen düşünüyorum ki.
hayat dediğimiz şey, basit bir şey. anılar var. dinlenen müzikler. belki bi kaç fotoğraf. insanlar var. kediler var. güzel bi kızın gülümseyişi var.aşık bi erkeğin sesi var, bakışı var.boyun kokusu denen bişey var.
çikolata mesela.en basitinden, kahve.en güzeli ise, “gülümseten şarkılar” var.
çimenlerin arasına serpiştirilmiş papatyalar var,güneşle bakışıyorlar.ışıklar var. mumlar. küçük parlak şeyler var.yıldızlar var, daha ne.bulutlar var.temiz derin bi nefes çekebilmenin keyfi var. en hoşu da,ılık meltemin teninizi okşaması,yavru bi kedinin  miyavlaması,ve parıldayan deniz, var. 
güzel.aşıksanız hayat ne olursa olsun,güzel. 

Sana..



Karanlıktan ßiçme bir entari giymiş yalnızlığım, 
yürüyor kaburga kemiklerimden yapılma arnavut kaldırımında. 
Ve anılar sen yoksulu hayallerimin sokaklarında dolaşan kimsesiz bir kadın gibi. 
Geriyor ses tellerimi çamaşır ipi niyetine sessizlik asıyor iç çekişlerimden
 peydah olmuş rüzgarlara.
Şakaklarımda ter, dört duvarı yokluğunla boyanmış göğüs kafesimde 
karabasanlar katlediyor hislerimi, 
faili gidişlerinle süslenmiş karabasanlar. 
Sana yetişmek istercesine peşinden koşan ama satır başlarıma takılınca 
düşüp dizleri kanamış umutlarım var. 
Gelecek-sin ve geleceksin işte. 
Çünkü her giden geri dönüp yarattığı enkazın
 altından kendini kurtarmayı arzular. 
Şimdi sen hatıralarını bir bavula tıkıp, 
yeni kentler tanıma merakından 
bozma ceketini sırtına alıp gitmeden evvel
otur bi’ kahve daha iç ve vazgeç gitmekten.
 Kal. 
İzin ver kırılmış saç uçlarımda yeniden yeşersin mutluluklar.
 Daha önümüzde sana sarılmam gereken çok uzun yıllar var....